* Petro- Dolar misyoner örgütü Suudi Aşiret Hanedanlığının ”Yahudi” Olduğuna Dair Belgeler-
İngiliz misyoner örgütü Suudi aşireti Hanedanlığı tarikat örgütü Vahhabizm (mezhebi ) tapınakçılığı 17.ci yüzyılın sonlar ve 18.yüzyılın başlarında İran yahuda misyonerlerince ortaya çıkan Bahai tapınakçı örgütü gibi , Suudi Arabistan’da da İngiliz yahuda casuzlarınca örgütlenerek ortaya çıkan ve ekonomik güç sistemlerini ellerinde tutan zengin Suudi Vehabi tarikat tapınakçıları örgütü siyasi dinsel akımdır.
İngiliz misyonerlerince kurulan Vehhabi tarikatı misyoner mezhebi, İslam’ın Arap coğrafyasında yayılması ile Müslümanmış gibi görünen gizli yahuda Araplar’dan Suudi aşiret örgütü Vahhabi tarikatının kurucusu Muhammed Abdülvehhab'ın evlilik yoluyla gizli yahuda Suudi aşireti ile akraba olmalarından dolayı İngiliz yahuda misyoner örgütlerince ekonomik, siyasi ve askeri güç kazanarak zenginleşen Vehhabiler Mekke’yi ele geçirince Sultan 2. Mahmud’un emriyle Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Suudi Vehhabilerin üzerine yürüdü, Mekke ve Medine geri alındı.
Suud ailesinden bazılarını yakalayıp İstanbul'a yolladı. Daha sonra Osmanlı hanedanlığı , Vehabilere yardım eden ve Osmanlı hanedanlığının da borçu olduğu İngiliz hanedanlığı yüzünden, Vehhabilerden Mekke ve Medine’yi geri alan Kavalalı Mehmet Ali Paşayı sorun yapaınca, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Arabistan'dan çekilme talimatı verilerek Osmanlı ordusunun Mekke ve Medine’den geri çekilmesi sonucunda Hicaz’da Suudi Vahhabiler tekrar hakimiyet kurarak İngiliz hanedanığının güdümünde bugünkü Suudi Arabistan krallığının temeli resmen atılmış oldu.
Kısacası , 1773 yılında bankacılık, finans ve borsa sömürü sistemlerini kuran ve o gün bugündür Müslüman toplumlarının yaşadığı coğrafyalardaki zengin enerji maden ve altın kaynaklarını sömüren kapitalist siyonist yahudiler gibi Müslümanların canlarının ve mallarının kendilerine helal olduğunu savunan kapitalist küresel sermayenin petro- dolar ittifakı örgütü misyoneri Suudi Vehhabiler, Müslüman mezhepleri olan Hanifi (sünni ) , Maliki, Şafi, ( şia ) Hanbeli gibi İslam mezheplerini ”kafir” olarak gören ve Müslümanların canlarının ve mallarının kendilerine helal olduğunu savunan İngiliz misyoner Vahhabi tarikat mezhebi bu nedenle Müslüman kanı akıtmayı meşru kılmasına karşı olan gerçek İslam Dini alimlerinin Suudi Vahhabi ve İngiliz casusu misyoner tarikat örgütlerince sessiz sedasız yok edildiği bilinmektedir.
*Geçtiğimiz asrın yetmişli yıllarında “Tarih-i Âl-i Suud” (Suud Hanedanının Tarihi) adlı eser Arabistanlı ünlü yazar Nasır el-Said tarafından kaleme alındı. Yazar Arabistan dışında ikamet etmesine rağmen kitabının basılıp yayımlanmasından hemen sonra direk olarak Arabistan devleti tarafından mali destekler alınarak Suud Hanedanı tarafından suikasta maruz kalarak yaşamını yitirdi.
Nasır Said 1040 sayfalık eserinde Suud hanedanına mensup bireylerin yaşamını tek tek incelemiş ve onların ahlaki bozukluklarına yer vermiştir. Bununla birlikte derin ve etraflı bir araştırmayla Suudi Hanedanının Yahudi olduğunu ispat etmiştir.
Yazar kitabı kaleme aldığı dönemde Kral Fahd b. Abdülaziz hayatta olduğu için daha ziyade onun ahlaksızlıklarını ve yolsuzluklarını ortaya çıkarmaya çalışmıştır.
Nasır el-Said kitabının ilk 30 sayfasını Suud Hanedanının şecerename-sine ayırmış ve kitabının sonunda da bu hanedanının aslında Hicaz ve Medine Yahudilerine dayandığını ispat etmiştir.
El-Said kitabının devamında İngiliz misyoner Yahudilerinden özellikle İngiliz casusu Lawrewns’in desteği ile Muhammed B. Abdülvahhab’ın tesis ettiği “Vahhabilik Tarikatını” İngiliz hanedanlığınca nasıl desteklendiğini genişçe açıklıyor. Sonra Muhammed b. Abdülvahhab'ın Vahhabi İngiliz misyoner örgütü tarikatı lideri olduğunu ve bununla beraber Arabistan'ın siyasi liderliğinin Suud Hanedanına intikal edilmesinde İngiliz Yahudi sermayesinin eli olduğunu ve bu planın Avrupa ekonomisinin gizli patronu kapitaist İngiliz yahuda sermayesinin gizli baronları örgütü ve istihbarat misyoner İngiliz casusu yahuda Rawrewns tarafından planlanıp icra edilmesini geniş bir şekilde açıklıyor.
Yazar, Suud Hanedanının icraatlarını teferruatıyla incelemiş ve hiçbir hususu kalemden düşürmemeye gayret etmiştir. Devamında Bu hanedanın Arabistan'daki Müslüman
kabilelere yönelik soykırımlarını incelemiş ve iddiasının ispatı için gerçekleri yansıtan birtakım tarihi fotoğrafları gözler önüne sermiştir. Yazar, kitabının devamında Suudi Hanedanının geçtiğimiz asırda İngiliz sermaye örgütünün yönettiği İngiliz Hanedanlığı ile olan ekonomik ve stratejik her alanda yakın irtibatlarına da yer vermiştir.
kabilelere yönelik soykırımlarını incelemiş ve iddiasının ispatı için gerçekleri yansıtan birtakım tarihi fotoğrafları gözler önüne sermiştir. Yazar, kitabının devamında Suudi Hanedanının geçtiğimiz asırda İngiliz sermaye örgütünün yönettiği İngiliz Hanedanlığı ile olan ekonomik ve stratejik her alanda yakın irtibatlarına da yer vermiştir.
Nasır el-Said kitabının devamında Suudi Hanedanı ile İngiliz , Pentagon yahuda sermaye örgütlerinin desteği ile İsrail rejiminin kurucusu Ben Gurion arasındaki yakın ancak gizli tutulan irtibatlarına ve günümüzde bu ikilinin arasında devam eden ilişkilerine yer vermiş ve şöyle eklemiştir: “Ben Gurion'un idealindeki rejimi kurmak için direk olarak Suudi Hanedanının desteğini almıştır.”
Yazar, yukarıda adı geçen “Tarih-i Arabistan” (Arabistan Tarihi) adlı eserin kapağına eski Arabistan kralı Fahd b. Abdülaziz’in gençlik yıllarında fahişe bir kadın ile yakalandığı bir fotoğrafını bırakmıştır. Fotoğrafta kral tanınmamak için elleriyle yüzünü kapatmaya çalışıyor. Yazar fotoğrafın üstünde Suud Hanedanına gönderme yaparak Bakara suresinin 204’ten 207’ye kadarki ayetlerinin mealini yazmıştır:
* “İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Hâlbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.
* İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.
* Ona: "Allah’tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevk eder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!”
Şimdi Bu Habis Şecerenin Ayrıntılarına Bir Göz Atalım:
Hicret’ten sonra 851 senesinde ANZA kabilesinin bir kolu olan Al -MASALİKH grubundan bir kaç adam buğday, mısır ve öteki yiyecek ürünleri almak üzere bir kervan kurarak Necd’den Irak’a gitti. Bu kervanın lideri Sahmi Bin Hatlul’du. Kervan Basra’ya gelince, yiyecek almak için durdu.Yiyeceği daha ucuza almak için pazarlık ettikleri sırada Yahudi tüccar Murdakai Bin İbrahim bin Mose, kervandakilere nereli olduklarını sordu. ANZA kabilesinin El Masalikh kolundan geldiklerini söyleyen kervandakilere Yahudi tüccar Murkadai büyük bir sevinçle sarılarak kendisinin de aslen o kabileden geldiğini fakat babasının aile içi ihtilaflar yüzünden kabileden ayrıldığını ve bu bölgeye yerleştiğini söyledi.
Yanında çalışanlara dönen Murkadai, kervandakilerin develerini her çeşit yiyecekle doldurmalarını emretti. Bu durumdan çok duygulanan kervandakiler, Murdakai’nin anlattığı her uydurma hikayeye hiç tereddüt etmeden inandılar. Kervanın yükünü alıp da hareket etmeye başlayacağı an,Yahudi tüccar onlarla Necd’e gelmek istediğini ve ata topraklarını görmek istediğini söyledi. Bu istek kervan üyeleri tarafından memnuniyetle karşılandı.
Kervanla birlikte Necd’e gelen Murkadai, burada kaldığı süre içerisinde burada tanıştığı insanlara çeşitli propagandalar yaptı ve çevresinde bir grup oluşturmaya başladı.
Yaptığı propagandalar Yemen, Hicaz ve Necd bölgesinde etkin olan Müslüman din adamı Şeyh Salih Salman Abdullah El Tamimi’nin tepkili muhalefetiyle karşılaşmıştı. Şeyh, Murkadai’nin gerçek niyetini çözmüş ve onu bölgeden sürdürmüştü.
Yaptığı propagandalar Yemen, Hicaz ve Necd bölgesinde etkin olan Müslüman din adamı Şeyh Salih Salman Abdullah El Tamimi’nin tepkili muhalefetiyle karşılaşmıştı. Şeyh, Murkadai’nin gerçek niyetini çözmüş ve onu bölgeden sürdürmüştü.
El Kasım bölgesine sürülen Murkadai burada ismini değiştirerek ve Müslümanmış gibi görünmek için Markan Bin İbrahim Musa ismini aldı. Bir sure sonra sürgün edildiği bu bölgeden ayrılan Murkadai El-Katif yakınlarındaki Müslümanların yoğunlukta yaşadığı Diriye kasabasına yerleşerek burada yeni hikayeler uydurarak propagandalara başlar.Uydurduğu hikayeler arasında en çok bilinenlerden birisi Hz Muhammed s.a.v kalkanının Uhud savaşında putperestler tarafından ele geçirildiği ve kalkanın daha sonra Banu Kunakiya adlı bir zengin Yahudi kabilesine satıldığı, onlarında bu kalkanı eşsiz bir hazine gibi sakladıkları hikayesiydi.Bu hikayelerle ve propagandalarla saygınlık kazanan Murkadai, bu kasabaya tamamen yerleşerek burayı kafasında tasarladığı Yahudi krallığının merkezi olarak görüyordu.
Markan Bin İbrahim Musa (Murkadai), Molla, Şeyh , kral olmak için bölgedeki birkaç Bedevi kabilesiyle yakınlaştı ve onların güvenini kazandıktan sonra krallığını ilan etti…
Bu bölgede güçlü olan Ajman ve Banu Halid kabilesi birleşerek gerçek kimliğini ve amacını deşifre ettikleri Murkadai’ye karşı büyük bir saldırı başlatırlar. Saldırı da canını zor kurtaran Murkadai, bugün El Riyad olarak bilinen o zamanlar El Arid olarak adlandırılan bölgedeki El Mailibid Gusabiya’daki bir çiftliğe sığınır. Çiftlik sahibi iyi niyetli bir adam olduğundan Murkadai’ye kalması için bir barınak ve yetecek kadar yiyecek verir. Mukadai burada 1 ay kaldıktan sonra çiftlik sahibini öldürerek mallarına el koyar ve çevredekilere de çiftlik sahibinin hırsızlar tarafından öldürüldüğünü söyler.
Bu bölgede güçlü olan Ajman ve Banu Halid kabilesi birleşerek gerçek kimliğini ve amacını deşifre ettikleri Murkadai’ye karşı büyük bir saldırı başlatırlar. Saldırı da canını zor kurtaran Murkadai, bugün El Riyad olarak bilinen o zamanlar El Arid olarak adlandırılan bölgedeki El Mailibid Gusabiya’daki bir çiftliğe sığınır. Çiftlik sahibi iyi niyetli bir adam olduğundan Murkadai’ye kalması için bir barınak ve yetecek kadar yiyecek verir. Mukadai burada 1 ay kaldıktan sonra çiftlik sahibini öldürerek mallarına el koyar ve çevredekilere de çiftlik sahibinin hırsızlar tarafından öldürüldüğünü söyler.
Çiftliğe kurulduktan sonra, hemen Madaffa adında bir misafirhane kurarak çevresinde topladığı insanlara kendisinin Müslüman bir Arap şeyhi olduğunu söyleyerek Şeyh Salih Salman Abdullah Tamimiye karşı düşmanlık uyandıran propagandalara girişir ve bir gün Şeyh Tamimi’yi el Zalafi kasabasındaki camide öldürtür.
Kendini iyice güvende hisseden Murkadai, birden çok kadınla evlenerek bir sürü çocuk yapar. Suudi kabilesini kuran Murkadai, İslam inancına gizliden hurafeler ve takiyyeler katarak eski yahuda döneminden kalma kendi inançlarını tatbik etmeye başlar ve çevrede ekonomik olarak güçlü olan Müsüman kabilelerin tarlalarını ya parayla satın alarak ya da ayak oyunlarıyla ele geçirir ve kısa bir süre içinde bölgede çok büyük bir güç olur.
Bu şekilde Suudi aşiret kabilesi ortaya çıkmış olur. Murkadai’nin oğullarından El Mukaran’in iki oğlu olur. Bunlardan birisinin adını” Muhammed” ötekisinin adı da Suud koyar.
Suudi aşireti krallığının ismi buradan gelmektedir.
Suudi aşireti krallığının ismi buradan gelmektedir.
Amaçları önünde engel gördüklerini ya kadın, ya para ya da güçle susturdular.
Suudi ailesinin Arapların en önemli kabilelerinden Rabia, Anza ve Almasalih kabileleriyle hiçbir ilgisi olmadığını ve Yahudi olduklarını yazmak isteyen biyografi yazarlarını ya parayla ya da korkuyla vazgeçirdiler. O zamanlar okuma yazma oranı çok düşük ve şeyhlerin , mollaların her söylediklerine inanan Arap Müslümanları kolayca aldatmanın yolu elinde uyduruk bağlantılarla yazdığı bir kitapta Suudi krallarının soyunu Hz. Muhammed’e dayandıran Krallık kütüphanesinin kiralık müdürü Muhammed El Tamimi’ye Suudi krallığı tarafından Suudi Arabistan Mısır Konsolosluğu aracılığıyla çok büyük paralar verildi.
Zamanla çok güçlenen Suudi ailesi , İslam inancına uygun ibadet eden ve Firavun döneminden kalma krallık ve hanedanlıkların elitler ve köleler sistemine karşı olan ve
Kur’an ayetlerine göre yaşayan Müslüman Arapların önde gelen ailelerini ve kabilelerinin yeteri kadar Müslüman olmamakla ya ” dinsiz” ya da ” zındık” olmakla suçladılar .
Suudi aşireti Vahab i tarikatı adaleti adıyla bir çoğunu katlettiler.
Kur’an ayetlerine göre yaşayan Müslüman Arapların önde gelen ailelerini ve kabilelerinin yeteri kadar Müslüman olmamakla ya ” dinsiz” ya da ” zındık” olmakla suçladılar .
Suudi aşireti Vahab i tarikatı adaleti adıyla bir çoğunu katlettiler.
"SUUDI FAMILY" adıyla yayımlanan kitabin 98-101. sayfalarında Suudi hanedanının özellikle Necd bölgesinde yasayan yoksul Müslümanları zındık – köle olarak ilan etmişler ve buradaki Müslümanların kanlarının, paralarının, mallarının ve karılarının kendilerine kapatma ve köle olarak helal olduklarını deklare ettikleri yazılmaktadır.
Yine kitapta yazılanlara göre Suudi aşireti Vahabi tarikatı tapınak kurallarının çizgisinde olmayan Müslümanların Müslümanlığının geçerli olmayacağı ve cehenneme gidecekleri fetvaları vererek Vahabi tarikat Tapınakçılığına karşı olan Müslümanları adeta bölgede hor görülen zındıklar olarak göstermek için çeşitli propagandalar yapılarak işkenceler yapılarak taşladıkları Müslümanları bölgeden sürdükleri iddia edilmektedir.
Osmanlı topraklarının bölünmesinin ilk zeminini, Osmanlı coğrafyasında yaşayan toplumlar arasında etnisite ve mezhep çatışmaları yaratarak atan İngilizlerle birlikte hazırlayan gizli yahuda Suudi aşireti Vahabi tarikatı misyoner örgütleri, İslam coğrafyasının Müslüman Arap bölgelerini zorla ele geçiren Suudi aşireti ailesinden Kral Abdul Aziz 20.yüzyılın başlarında Osmanlı imparatorluğu ile yeniden işbirliğine girmek istemiş fakat Osmanlı yöneticileri tarafından zalim, güvenilmez ve vahşi bulunarak reddedilmiştir. Bunun üzerine, İslam coğrafyasında tek güç olmaya çalışan İngiliz siyonist msiyoner örgütü gizli yahuda Suudi aşireti tarikat hanedanlığı İngilizlerle birlikte Osmanlı askerlerini de arkadan vurdukları gibi ayrıca Arap coğrafyasında İngilizlerle birlikte sömürü ve işgallerinde bölgede bir çok katliamlara imza atmıştır.
Kendilerini koruyan yasalar çıkaran Suudi Hanedanlığı kurulalı Suudi Arabistan’daki tüm resmi kurumlar aynı aşiretin mensuplarınca yönetilmesinden dolayı Suudi aşireti hanedanlığından olmayan Müslümanların hanedanlığın en ufak bir politikasını eleştirecek olan herhangi bir insanın cezası Vahhabi tarikatı gereği idamdır.
Ülkede birçok insan yoksul olmasına rağmen, Müslümanların zengin arazilerini de çeşitli oyunlarla ele geçirerek zenginleşen ve Mekke’yi de işgal eden Suudi aşireti zengin hanedanı koskoca ülkeye kendi isimlerini vererek ülkenin her şeyini ve tüm tapusunu kendi hanedanlıklarının üzerlerine geçirerek bütün doğal kaynaklardan sadece kendi kabileleri coğrafyasındaki zengin enerji, maden ve altın zengin kaynaklarından birlikte yararlanmaktadırlar.
Suudi Vahhabi hanedanının Yahudi olduklarına dair yukarıda adı geçen “Tarih-i Âl-i Suud” (Suud Hanedanının Tarihi) kitabındaki belgelerin yanı sıra bu habis ailenin kendi itirafları da yer almaktadır:
*1960 yılında Kahire’de yayın yapan "Savl El Arap" radyosu ile Yemen’de yayın yapan Sana’ya radyoları Suudi ailesinin gizli Yahudiler olduğunu iddia ettiler. Konuyla ilgili iddiaları yalanlamayan Kral Faysal, 17 Eylül 1969’da Washington Post gazetesine verdiği demeçte " Biz Suudi hanedanının Yahudi akrabaları vardır!!! Yahudilere karşı husumet besleyen Arap ve İslam otoriteleriyle ayni noktada değiliz. Bizim ülkemiz Yahudiliğin ilk kaynağı olup yeryüzüne dağıldığı yerdir!!!" demiştir.
Ya bizde:
Gülük İmamı Ahmet Hamdi Gül ile Adeviye Gül evliliğinin ardından çok geçmeden 29 Ekim 1950 tarihinde Kayseri'de bir erkek çocukları oluyordu. Çocukları 29 Ekim'de doğduğu için bir adını da Cumhur koydular. Ancak Cumhur ve yakın çevresi bu adı hiç beğenmeyince Abdullah isminde karar kıldılar. Cumhur adı 2 yaşındaki bir fotoğrafın arkasında kalmıştı. Aile bu olayı oğulları Başbakan ve Cumhurbaşkanı adayı olunca hatırladı. Gazetelere servisler yapıldı.
Hatırladıkları sadece bu kadar da değildi. Yıllarca Kayserili olduğunu söyleyen Gül ailesi aslında Kayseri'ye 1915 yılında Siirt'ten göçmüştü. Aile; çevreye kendini Arap olarak tanıtmıştı. Oysa Araplıkla hiçbir ilgileri yoktu. Tayyip de Siirt'li olan eşinin Arap olduğunu ilan etmişti. Ancak nüfus kayıtlarından ulaştığım belgelerde Emine Erdoğan'ın Yahudi olduğunu belgelemiştim. Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Akif Beki'nin yazdığı "Erdoğan'ın harfleri" adlı kitaba göre Erdoğan Musa'nın soyundan geliyordu.
Abdullah Gül, Siirt göçmeni olduğu yanında yıllarca içinde taşıdığı Yahudi ve Amerika aşkını dahi gizledi. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcılığı sırasında, partinin İsrail karşıtı söylemlerinin ve tavırlarının yumuşatılması sonucunda ABD'de itibarlarının artacağı şeklindeki söylem karşısında adeta küplere biniyor şöyle konuşuyordu:Hatırladıkları sadece bu kadar da değildi. Yıllarca Kayserili olduğunu söyleyen Gül ailesi aslında Kayseri'ye 1915 yılında Siirt'ten göçmüştü. Aile; çevreye kendini Arap olarak tanıtmıştı. Oysa Araplıkla hiçbir ilgileri yoktu. Tayyip de Siirt'li olan eşinin Arap olduğunu ilan etmişti. Ancak nüfus kayıtlarından ulaştığım belgelerde Emine Erdoğan'ın Yahudi olduğunu belgelemiştim. Tayyip Erdoğan'ın danışmanı Akif Beki'nin yazdığı "Erdoğan'ın harfleri" adlı kitaba göre Erdoğan Musa'nın soyundan geliyordu.
"Diğer parti liderlerinin yaptığı gibi Amerika'da kapalı kapılar ardında konuşmalar yapmadık, yapmayız da..."
Gül şöyle devam ediyordu:
"Uzlaşacağız diye değerlerimizden vazgeçecek değiliz..." Bu sözleri söyleyen Gül, ABD'lilerle belki binlerce kez kapalı kapılar ardında bir araya geldi. 21 Ağustos 2001 tarihinde Milliyet Gazetesi'nden Derya Sazak'la yaptığı söyleşide ise; "Dini ağırlıklı siyaset yapmanın, dindar insanlara ve Türkiye'ye faydası olmadığını gördük... Doğrusu bir iktisatçı olarak adil düzeni işleyebilir bir model olarak görmedim" diyordu. * Musa'nın Gül'ü
Aldığı ödül ve madalyalar;
Pro
Merito madalyası
|
Avrupa
Birliği
|
2002
|
Brüksel
|
Pro
Merito Madalyası Avrupa
Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde on yıl
aralıksız sürdürdüğü başarılı çalışmalarından
dolayı verilmiştir.
|
|
Abdülaziz
el-Suud Nişanı
|
Suudi
Arabistan
|
2007
|
Ankara
|
Abdülaziz
el-Suud Nişanı adını, Suudi Arabistan'ın ilk kralı Abdülaziz
el-Suud'dan almıştır.
|
|
Büyük İngiliz
Yüksek Şövalye Nişanı
|
Birleşik
Krallık
|
2008
|
Ankara
|
İngiliz
Yüksek Şövalye Nişanı Büyük Britanya'nın en önemli
nişanlarından birisidir.
|
|
Bağımsızlık
Kolyesi
|
Katar
|
2009
|
İstanbul
|
|
|
Prens
Henry Nişanı
|
Portekiz
|
2009
|
Ankara
|
Prens
Henry Nişanı "Infante Dom Enrique" nişanının en
yüksek düzeyi olan ve yalnız Devlet Başkanlarına verilen bir
nişandır.
|
|
İtalya
Cumhuriyeti Liyakat Nişanı
|
İtalya
|
2009
|
Ankara
|
Liyakat
Nişanı İtalya'nın en yüksek rütbeli nişanıdır.
|
|
Büyük
Mübarek Nişanı
|
Kuveyt
|
2009
|
Kuveyt
Şehri
|
|
|
Kamerun
Cumhuriyeti Cesaret Nişanı
|
2010
|
Yaoundé
|
Liyakat
Nişanı Kamerun'un ikinci en yüksek nişanıdır.
|
|
|
Nişan-ı
Pakistan
|
Pakistan
|
2010
|
İslamabad
|
Nişan-ı
Pakistan Pakistan Hükûmeti tarafından verilen en yüksek
dereceli sivil nişandır.
|
|
2010
Chatham House Ödülü
|
Birleşik
Krallık
|
2010
|
Londra
|
Cumhurbaşkanı
Gül'e "Yılın Devlet Adamı" ödülü İngiltere
Kraliçesi II.
Elizabeth tarafından verilmiştir.
|
|
Macaristan
Cumhuriyeti Liyakat Nişanı
|
Macaristan
|
2011
|
Ankara
|
Liyakat
Nişanı Macaristan'ın en yüksek devlet nişanıdır.
|
|
Hollanda
Aslanı Büyük Şövalye Nişanı
|
Hollanda
|
2012
|
Amsterdam
|
Hollanda
Aslanı 1815 yılında
verilmeye başlanmıştır.
|
|
Altın
Kartal Nişanı
|
Kazakistan
|
2012
|
Ankara
|
Altın
Kartal Nişanı Kazakistan'ın en yüksek nişanı ünvanına
sahiptir.
|
|
Serafim
Kraliyet Nişanı
|
İsveç
|
2013
|
Stockholm
|
Serafim
Nişanı, İsveç'in Devlet ve Hükümet Başkanlarına verdiği
en yüksek rütbeli nişandır.
|
|
Aziz
George Zafer Nişanı
|
Gürcistan
|
2013
|
Ankara
|
Aziz
George Nişanı Gürcistan Cumhurbaşkanı tarafından tevcih
edilen en büyük ikinci madalyadır.
|
|
Cumhurbaşkanının
Yıldızı Nişanı
|
Türkmenistan
|
2013
|
Aşkabat
|
Türkmenistan
Devlet Nişanı ilk kez Abdullah Gül'e tevcih edilmiştir.
|
|
Aziz
Olaf Nişanı
|
Norveç
|
2013
|
Ankara
|
Norveç
Krallığı'nın en yüksek rütbeli onur nişanıdır.
|
|
Haydar
Aliyev Nişanı
|
Azerbaycan
|
2013
|
Ankara
|
Haydar
Aliyev Nişanı Azerbaycan'ın en yüksek nişanıdır.
|
|
House
Nassau Altın Aslan Nişanı
|
Lüksemburg
|
2013
|
Ankara
|
Altın
Aslan Nişanı Lüksemburg'un en büyük ulusal nişanıdır.
|
|
Uluslararası
Mahtumkulu Ödülü
|
Türkmenistan
|
2014
|
Ankara
|
Ödül
adını ünlü Türkmen şair Mahtumkulu
Firaki'den almıştır.
|
|
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devlet Nişanı
|
KKTC
|
2014
|
Lefkoşa
|
|
|
Türkiye
Cumhuriyeti Devlet Şeref Madalyası
|
Türkiye
|
2014
|
Ankara
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder