Fransa katliamını anlamak için Irak saldırılarının arka planını anlamak gerekli.
Hollande'dan saldırılara dair açıklama: IŞİD cihatçılarının saldırısı savaş nedenidir!
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, saldırıları düzenleyenin IŞİD olduğunu ve 3 gün yas ilan ettiklerini söyledi.
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, dün gerçekleşen Paris saldırılarına dair açıklamalarda bulundu. Hollande, acil durum toplantısının ardından yapılan açıklamada saldırıların arkasında IŞİD olduğunu açıkladı. Saldırılarda 127 kişinin öldüğünü belirten Hollande, saldırıların yurtdışında Fransa'dan da destek alınarak koordinasyon içerisinde yapıldığını, planlandığını ve örgütlendiğini söyledi.
Saldırıları "korkakça" bulduğunu bildiren Fransa cumhurbaşkanı, "terör tehlikesine" karşı tüm önlemlerin alınacağını söyleyerek birlik ve cesaret çağrısını yineledi.
"IŞİD cihatçılarının saldırıları savaş nedenidir" diyen Hollande, "Fransa yaralansa bile yeniden yükselecektir" diyerek 3 gün yas ilan ettiklerini duyurdu.
ABD'nin Bağdat'taki büyükelçisi olan April Glaspie'nin 25 Temmuz 1990'da Irak lideri Saddam Hüseyin'le yaptığı görüşmede Araplar arasındaki sorunlara karışmak istemediğini belirtmesi, 2 gün sonra da Bağdat'tan ayrılması ve Irak'ın Kuveyt sınırına asker yığdığını bilmesine rağmen ABD yönetiminin ciddi bir uyarıda bulunmaması ABD'nin bilinçli olarak Irak'a yeşil ışık yaktığı şeklindeki değerlendirmelere yol açtı. ABD'nin bu savaştan elde ettiği kazançlar şöyle sıralanabilir;
- 500,000'den fazla askeri Orta Doğu'ya kaydırıp Irak'ı kesin bir yenilgiye uğratarak uluslararası alanda lider olduğunu ve Vietnam sendromunu atlattığını göstermesi.
- Savaşın maliyetinin önemli bir kısmının Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Umman,Japonya ve Almanya gibi ülkelere yüklemiş olması.
- Kuveyt, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Umman gibi ülkelerin petrollerinden uzun bir süre bedava faydalanması.
- Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması.
- Yeni silah sistemlerini gerçek savaş ortamında denemesi ve geliştirmesi.
- Saddam'ı devirmeyerek ondan çekinen tutucu Körfez ülkelerine daha sonraki dönemde büyük miktarlarda silah satarak fazladan büyük kârlar elde etmiş olması.
- Irak'ı fiilen üçe bölerek ve ambargo uygulayarak zayıf tutması ve bu ülkenin petrol ihracını baskı altına alarak uluslararası alanda petrol fiyatlarını denetleyebilmesi.
- Irak'ı zayıflatarak İsrail için bir tehlike olmaktan çıkartması.
Irak Savaşının Arka planı.
Soğuk Savaş boyunca, 1950'li yıllardan itibaren Irak Sovyetler Birliği'nin bir müttefiki olmuş bu nedenle ABD ile anlaşmazlık halinde kalmıştı. ABD, bu dönemde özellikle Irak'ın Arap-İsrail savaşlarındaki İsrail'e karşı olan konumuyla ilgilenmiş, bu ülkenin çeşitli Arap ve Filistinli militan grupları desteklemesinden hoşnutsuz olmuştu. ABD, 1980'de Irak'ın İran'ı işgal etmesiyle başlayan İran-Irak Savaşı'nın ilk dönemlerinde resmi olarak tarafsız kalmış olmasına rağmen, Irak'a kaynak, siyasi destek ve askeri amacı olmayan hava araçları vermişti. Mart 1982'de İran'ın başarılı bir karşı saldırı gerçekleştirmesi üzerine ABD yönetimi Irak'a yardımı artırma kararı aldı. 1979'da terörü destekleyen ülkeler listesine alınan Irak, 1982'de listeden çıkarıldı ve bu ülkeyle tam diplomatik ilişki kuruldu. Görünürdeki nedenin Irak'ın terörizme karşı olan gelişimi olsa da, ABD Savunma Sekreteri Yardımcısı Noel Koch daha sonraları "Iraklıların terörizme destek vermeye devam ettiğine dair hiçbir şüphe yoktu, gerçek neden Irak'a, İran'a karşı başarılı olması için yardım etmekti" diyecekti. 1982'de Irak'ın yeni savaşta yeni kazanımlar elde etmesi, İran'ın da ateşkes tekliflerini reddetmesiyle Irak'a olan silah satışları rekor seviyeye ulaştı. Kasım 1983'te Irak lideri Saddam Hüseyin'in ABD'nin talepleri doğrultusunda Ebu Nidal'i Irak'tan kovmasından sonra, Ronald Reagan yönetimi Irak'la ilişkileri geliştirmek için Donald Rumsfeld'i özel bir heyetle Bağdat'a gönderdi. ABD Ticaret Komitesi'nin izniyle Amerikan şirketleri Irak'a şarbon ve böcek ilaçları gönderdi. Irak hükümeti sonradan şarbonu biyolojik silahprogramında böcek ilaçlarını ise kimyasal silah yapımında kullandı.
Ağustos 1988'de İran-Irak Savaşı'nı bitiren ateşkes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın eşiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı Suudi Arabistan ve Kuveyt'e idi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetti.
Kuveyt, Osmanlı İmparatorluğu'nun Basra Vilayeti'nin bir parçasıydı. Bu nedenle Irak, Kuveyt'i kendisinin bir parçası olarak görüyordu. Kuveyt, Avrupa devletlerinin ilgisini ilk kez, Almanların Berlin-Bağdat Demiryolu'nu Kuveyt limanına kadar uzatmak için harekete geçtikleri 19. yüzyılın sonlarında çekmişti. Almanların tasarılarını engellemeye çalışan Britanya ile Osmanlılara karşı güvence arayan Kuveyt'i yöneten El-Sabah Hanedanı, 1899'da ülkenin dışişlerini Britanya'lılara bırakan bir antlaşma imzaladılar. 1914'te Osmanlılarla savaşa giren Britanya, savaşın başlamasının hemen ardından Kuveyt'te protektora yönetimi kurdu. Savaşın ardından 1922'de imzalanan Ukayr Antlaşması'yla Necd (sonradan Suudi Arabistan) ile Kuveyt Şeyhliği arasındaki ilişkiler düzenlendi ve Tarafsız Bölge oluşturuldu. 1923'te de Kuveyt'in Irak'la olan kuzey sınırı çizildi. Bu antlaşmayla Irak'ın Basra Körfezi'ne yani denize ulaşımı hemen hemen ortadan kalkmıştı. Kuveyt sonraki dönemlerde Irak'ın kendi dezavantajlı konumunu iyileştirecek taleplerini reddetti.
Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı aşmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu. Buna rağmen Kuveyt ile Birleşik Arap Emirlikleri sürekli olarak petrol üretimlerini artırıyordu, Irak ise en azından İran-Irak Savaşı'ndan İran saldırıları ve bir ekonomik skandal nedeniyle oluşan kayıplarının karşılanmasını istiyordu. Sonuç olarak petrol fiyatlarındaki gerileme -varil fiyatı 10$'a kadar geriledi- Irak için, 1989 yılındaki ödemeler dengesi açığına denk gelen 7 milyar $ kayba neden oldu. Bu nedenle Irak hükümeti savaş nedeniyle hasar gören altyapısını onarmasının ötesinde, temel harcamalarını bile yapamaz bir haldeydi. Irak'la birlikte Ürdün bu petrol üretim politikasına karşı mücadele etmelerine rağmen çok az başarılı olabildiler. Irak hükümeti mevcut durumu bir tür ekonomik savaş olarak tanımladı, Kuveyt'i yönlü sondaj yöntemiyle Irak sınırı içindeki Rumeyla petrol sahasından yararlanmakla suçladı.
Diğer taraftan Saddam Hüseyin İran-Irak Savaşı'nda ülkesine destek vermiş Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye çalışıyordu. Bu siyaset, Batı yanlısı Körfez ülkeleri'yle yakın ilişkiler kurmasının Irak'ı ABD'nin etki alanına sokacağı düşüncesiyle ABD tarafından da desteklenmişti. İran-Irak Savaşı sırasında güçlü olan Irak-Suudi Arabistan ilişkileri 1989 yılında da böyle devam etti. İki ülke arasında içişlerine karışmama ve saldırmazlık paktı imzalandı. Bu pakttan hemen sonra, Kuveyt'in Irak'a ait Um Kasr limanını kiralama teklifi reddedilmesine rağmen Irak Kuveyt'e içme ve sulama amaçlı su satmasını öngören bir anlaşma yapıldı. Suudi destekli kalkınma projeleri ise Irak'ın büyük borçları ve 200 bin askerin terhis olması nedeniyle sekteye uğradı. Irak ayrıca bir silah ihracatçısı haline gelebilmek için silah üretimini artırmak için çalışmış, ancak bu projeler ortaya çıkan engeller nedeniyle başarısız olmuştur.
Irak'ın Arap komşularıyla ilişkileri -özellikle Mısır- 200.000 askerin terhis edilmesinden sonra artan işsizlik nedeniyle ülkesinde çalışan yabancı işçilere karşı artan şiddet olayları nedeniyle bozuldu. Tüm bu gelişmeler, Doğu Avrupa'daki hızlı siyasi gelişmeler nedeniyle Arap Dünyası dışında çok az dikkat çekmişti. Bu önemde ABD, kötü insan hakları sicili nedeniyle Irak'ı kınamaya başlarken, Birleşik Krallık da Britanya gazetesi The Observer adına çalışan İran asıllı Farzad Bazoft'un casusluk yapmakla suçlanarak idam edilmesini kınadı. Saddam Hüseyin'in Irak'a karşı askeri güç kullanması halinde İsrail'e karşı ikili kimyasal silahlar kullanılacağını açıklamasından sonra ABD yönetimi Irak'a olan desteğini kesti. Filistinlilerin yaşamını kaybettiği İntifadanın yaşandığı İsrail işgali altındaki bölgeye gönderilecek Birleşmiş Milletler misyonunun ABD tarafından veto edilmesiyle, Irak, ABD'nin enerji kaynakları için bel bağladığı Orta Doğu'daki konumu nedeniyle, ABD dış politikasında güvensiz hale gelmişti.
Temmuz 1990'ın başlarında Irak, şikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. Saddam Hüseyin Irak karşıtı bir komplonun varlığına inanıyordu; Kuveyt İran'la görüşmeler başlatırken, Suriye de Mısır'a bir ziyaret ayarlamıştı. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap Ligi'nden istedi; "Bazı Arap hükümdarlarının politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından teşvik ediliyorlar" sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu.31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlaşmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Bu arada Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek de iki ülke arasında arabuluculuk yaptı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder